Fetişizm

İlkel kabilelerde, büyülü niteliklere sahip olduğuna inanılan cansız bir nesne kut­sanır, kabilenin “fetiş”i olarak toplu yaşantıda önemli bir yer işgal ederdi.
Fransız psikologu Prof. Aifred Binet‘nin, erkek hastalarında gözlemlediği cinsel sap­lantıları tanımlarken bu sözcüğü kullan­masından bu yana “fetişizm” antropolojinin yanısıra psikolojide de bir araştırma konusu olmuştur.

Sözlükte “mantık dışı olarak kutsanan nesne” diye tanımlanan fetiş, psikolojide, cinsel uyarım kaynağı olarak karşı cinsten bir eşin yerini alan, vücudun doğrudan doğruya coitus’la ilgisi olmayan bir parçası ya da mutlaka cinsel nitelikte olmayan cansız bir nesne olarak tanımlanır.

“Fetişizm” ise bu “fetiş-nesnesi”ne karşı duyulan aşırı tutkunun “fetişist” bireyin cinsel yaşamında merkezi bir yer işgal etmesine denir. Öyle ki, söz konusu nesne olmaksızın tam bir cinsel doyuma ulaşılması olanaksızdır. Sözcüğün kökeniyse, “büyü” ya da “yapılmış şey” anlamına gelen Portekizce “feitiço” sözcü­ğüdür.

İrlandalı romancı James Joyce’un “UIysses” adlı romanındaki ana karakter­lerden Bloom, bir külot fetişisti olarak canlandırılmaktadır; on yıldır karısıyla cin­sel ilişkide bulunmayan Bloom, yalnızca yatağın ucunda oturup karısının kabaetlerini öpmekle yetinir. Fakat Bloom bir yandan yelek cebinde sürekli olarak bir oyuncak bebeğin külotunu gezdirmektedir. Cinsel ilişkilerinde başarısızlığa uğrayacağı kor­kusuyla yaşayan Bloom, böylece aşağılık kompleksinden sıyrılmaktadır: çünkü o minicik bez parçası kendine bir güven duygusu aşılamaktadır. James Joyce, Bloom tipini yaratırken, hemen tüm cinsel sapma­larda olduğu gibi fetişistlerde de kendine güvensizlik ve aşağılık duygusunun temelde yattığını gözlemlemiştir.

Binet, “fetiş”e tam bir saplantıyla bağlanıp, onun yokluğunda cinsel coşku duyması olanaksızlaşan fetişistin halini “Büyük fetişizm” olarak tanımlamıştır. Böyle bir halde, fetişin görüntüsü bile cinsel coşku yaratarak doyuma ulaşmaya yeterli olmaktadır. Örneğin fetişist kişi, bir kadın külotuyla mastürbasyon yapabil­mektedir.

Daha sık görülen fetişizm türü, yine Binet’nin deyimiyle “Küçük fetişizm”dir. Bu durumda ancak cinsel eş, söz konusu fetiş nesnesiyle biriikteyse bu nesne coşku kaynağı olabilir. Örneğin erkek karısının mutlaka kenarları dantelli, şeffaf ipekten bir külot ya da siyah çoraplar giymesini ister. Erkek salt külot ya da çoraplarla bir şey yapamaz ama, karısı bu kumaş parçalarını üstünde bulundurmazsa do­yuma ulaşması zorlaşır ya da olanaksızlaşır.

Fetişizm, örneklerinden de anlaşıldığı gibi hemen hemen bütünüyle erkeklere özgü ve oldukça yaygın bir sapmadır. Kadınlarda bu tür sapmanın hemen hemen hiç gözlemlenmeyişinin nedeni, kadının psikolojik gelişiminin özellikleri yüzünden görsel uyanlara pek eğilimli olmamasıdır.

fetisizmFetiş haline gelen nesnenin kaynağının çoğu kez ilk çocukluk evrelerinde yattığı, klinik araştırmalarında ortaya çıkmıştır. Freud öncesi araştırmacılar buna dayana­rak fetişizmi bir tür şartlı refleks olarak tanımlamışlardır. Amerika’da yapılan Rachmann deneyleri, fetişist eğilimin oluşmasında, bir koşullandırmanın nasıl rol oynadığını açıkça göstermektedir. Bu deneylerde, önce belirli bir süre her türlü cinsel ilişki ve doyumdan kaçınmaları istenen üç bekar erkeğe laboratuvardaki bir ekran üzerinde onbeş saniye süreyle bir çift diz boyu kadın çizmesi gösterilmiş, hemen arkasından da otuz saniye süreyle aynı ekrana güzel bir çıplak kız slaytı yansıtıl­mıştır. Erkeklerdeki cinsel uyarılma dere­cesi de penislerindeki en ufak bir ereksiyonu bile saptayabilen bir araçla ölçülmüş­tür. Altmış beş tekrardan sonra, kızın resmi ekrana yansıtılmasa da salt çizmele­rin görüntüsü üç erkekte de ereksiyon hali meydana getirmeye yetmiştir. Bu deney, pornografik yayınlarla olsun, ticari reklamlarla olsun, cinsel çekicilik simgesi olarak kitlelerin bilinç­altına sürekli tekrarlarla aşılanan bazı görüntülerin zamanla “kollektif fetiş” haline geldiklerini de açıklaması bakımın­dan da ilginçtir. Dolayısıyla bir yıl yırtmaçlı eteğin altından sıyrılan düzgün bir bacak, bir başka yıl da daracık bir blucin içinde hatları belli olan kalçalar sokaktaki erkeklerin başlarının mıknatıs­lanmış gibi çevrilmesine yol açmaktadır.

Freud ise, fetişizmi büyük ölçüde her erkeğin bilinçaltında bulunduğunu var­saydığı kastrasyon (hadım edilme) komp­leksine bağlamıştır. Onun psikanaliz kuramına göre, ilk çocukluk çağındaki mastürbasyonla penisine büyük değer atfetmeye başlayan erkek çocuk ana-babasının bu hareketini onaylamayacağı ve bu yüzden penisini yitireceği korkusuna kapılır. Aynı çağda karşı cinsin penise sahip olmadığını da keşfedince, bu korku­su doğrulanmış olur; çünkü dişilerdeki bu farklılığı doğal değil, dışarıdan bir müda­halenin (kastrasyonun) sonucu olarak yorumlar.

Böylece erkek çocuğun bilinçaltında kadının aslında bir penise sahip olduğu, fakat bunu sonradan yitirdiği düşencesi yerleşir. Fetiş de kadındaki yitik penisi temsil ederek, erkeğin bilinçaltındaki bu korkuyu silip yeniden güven kazanmasına olanak sağlar.

Freud, fetişist erkeklerin dişi cinsel organlarını itici bulmalarının, bu savını desteklediğini ileri sürmüştür. Fetişistlerin en çok rağbet ettikleri kadife ve kürk gibi nesnelerin, yitirilen penisi saklayan kıl örtüsünü temsil ettiğini, diğer bir rağbet konusu olan iç çamaşırlarına, kadının soyunmadan önce “penisli bir yaratık olarak algılanabileceği” son anı temsil ettiğini de ileri sürmüştür.

Günümüzde Freud’un bu savlan mut­lak geçerliliğini yitirmiş bulunmaktadır. Ancak,kastrasyon kompleksi kavramının, bir erkeğin cinselikle bağlantılı tüm korkularını içerdiği varsayılırsa, fetiş de bu korkuyu yenerek cinsel doyuma zemin hazırlayan bir araç olarak tanımlanabilir.

Daha geniş bir açıdan bakıldığında, asıl önemli olan, fetişist kişinin cinsel suçluluk ve yetersizlik, kendine güvensizlik hali içinde bulunmasıdır. Dolayısıyla, herhangi bir cinsel ilişkide iktidarsız kalacağından korkan fetişist, çareyi geç­mişte kendisini uyardığını bildiği bir nesnenin varlığında arar. Fetiş o anda cinsel kokulara karşı bir savunma aracı, iktidarlılığı, yani ereksiyonu garantileyen büyülü bir nesnedir.

Psikolog Hadfield, “çözümlediğimiz bütün fetişizm olaylarında, fetişin memeyi temsil ettiğini saptadık”, diyerek, Freud’ unkinden değişik bir yorum getirirken, “memenin çocukluktaki ilk sevgi ve tutku hedefi olduğunu” vurgulamaktadır. Böy­lece fetişin güven verici rolü bir daha ortaya çıkmaktadır.

Küçüklüklerinde ihmal edilen çocukla­rın daha çok mastürbasyon yaptıkları bilinmektedir. Yeterince ilgi ve şefkat görmeyen bir erkek çocuğunun zamanla kadınların sevgisinden emin olamadığı için, çocukluğunda eksikliğini hissettiği şefkatin yerini simgesel düzeyde alarak, kendine güven vermiş olan bir nesneye bağlı kalması şaşırtıcı olmasa gerekir.

Fetiş haline gelen nesnelerin, genellikle dişi cinse ait ya da dişiliği çağrıştıran şeyler oldukları göze çarpmaktadır. Bir yoruma göre, erkek için bir korku nedeni olan dişi cinsel organını simgeleyen bu nesnelerin, çoğu kez ikincil cinsel özellikleri vurgula­yan giysi parçalan olduğu gözlemlenmiş­tir. Külot, sutyen, naylon çorap, dar ve yırtmaçlı etekler, yüksek topuklu ayakka­bılar, çizmeler, gibi. Öte yandan, kadın ayaklarının, memelerinin de fetiş haline gelen vücut parçaları arasında hayli sık görüldüğü söylenebilir.

Bazı psikologlar özellikle kadın ayağıy­la ayakkabısının çiftleşme sırasında cinsel organların durumunu yansıttığı için çok sık rastlanan bir fetiş kombinasyonu olduğunu ileri sürmektedirler. Ancak ne şekilde yorumlanırsa yorumlansın, bazen ayakkabının ya da çıplak bir ayağın ne denli önemli olabileceğini ünlü Hıristiyan düşünürü Paul Tillich’in karısı Hannah Tillich’in anılarında görmek mümkündür:
“… Ayakkabılarımı çıkardığımda Paul ayaklarımın görüntüsünden ken­dinden geçercesine büyük bir coşkuya kapıldı. Yıllar sonra, o gün Paul ile birlikteyken ayakkabılarımı çıkarıp yanın­da çıplak ayakla yürümemiş olsaydım, evlenmemiş olacağımızı sık sık söylemi­şimdir. O zaman kocamın kadın ayakları­na olağanüstü düşkünlüğünü öğrenmiş bulunuyordum tabii…”

Bir yoruma göre, bir çok fetiş nesnesi sado-mazohist bir anlam da taşımaktadır. Erkeklerdeki fetişist eğilimlere karşılık verecek şekilde değişen, fakat aynı zaman­da bu tür eğilimleri de körükleyen kadın modası, yalnızca dişi özellikleri açığa vurmakla kalmamakta, rahatsızlık verecek kadar beden hareketlerini kısıtlayan, “tut­sak edici” şekiller almaktadır. En sık rastlanan fetişlerden olan yüksek topuklu ayakkabıların bunun iyi bir örneği olduğu söylenebilir.

Çinlilerin yüzyıllar boyu kadınların ayaklarını, felce uğratacak şekilde, bağlamaları ve bu şekilde gelişmesi engellenen ayakları bir güzellik öğesi olarak görmeleri de aynı olgunun daha toplumsal nitelikli bir örneği olarak yorumlanabilir.

Seks araçları pazarında genellikle parlak siyah yüzeyli olarak sergilenen deri fetişlerin de, erkek saldırganlığını ya da sadizmini simgelediği ve eşcinsel erotizmiy­le yakından ilgili olduğu, bu konularla ilgili yazılı ve resimli yayınlardan anlaşılabilmektedir.

Yeni bir yoruma göre, sado-mazohist ve transvestit eğilimler çoğu kez bir fetişin merkezi etrafında gelişip büyümektedir. Gerek sado-mazohistlerde, gerekse trans-vestitlerde deri pantalon, ceket ya da naylon çorap gibi nesnelerin büyük önem taşıması, yoruma bir dayanak olmaktadır. Fetiş nesnesi ne olursa olsun, seks pazarında çok karlı bir ticaret metaı olduğu gerçektir. Tüm moda, pornografi ve fuhuş sanayii, akla gelebilecek her türlü uyarım aracını sergileyerek ya da kullana­rak, bir yandan çeşitli şekillerde durmadan arzusu uyandırılan, bir yandan da cinsel dürtüleri baskı altında tutulan çağdaş erkeğin bu ikilem içinde gelişen fetişist eğilimlerine karşılık vermektedirler.

Cinsel özgürlüğün daha çok kuramsal düzeyde egemen olduğu ve aynı zamanda cinselliğin bir satış aracı olarak kulla­nıldığı çağdaş toplumlarda doğal dürtülerine istediği anda çıkış yolu bulunmayan ve bu yüzden devamlı bir duyumsuzluk hali içinde bulunan erkek, toplumun yasakla­dığı ya da ertelediği nazları, asıl haz kaynağının yerini alan nesnelerde yaşama­ya yönelmektedir.

PAYLAŞ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git