Genç Kızlara Telkinler
Toplumda insanlara çocukluklarından başlayarak yapılan yüzlerce telkin vardır. Çoğunluğu Kur’an dışı olan telkinler, ailede başlayıp yaşam boyu devam eder. Ancak din ahlakını yaşayan anne babalar, dinin özünün güzel ahlak olduğunun bilincindedirler ve çocuklarının gerçek anlamda iyi insanlar olmaları için çaba harcarlar.
Üstün ahlak özellikleri, çocukluk döneminde şekillenmeye başlar. Allah sevgisini bilmeyen, o sevgiyle büyümeyen çocuklar huzursuz, mutsuz, kırıcı ve saldırgan olurlar. Allah sevgisini taşıyan, huzurlu ve akıllı olan çocuk hem ruhsal olarak olgun, hem bedensel açıdan sağlıklı hem de üslubu güzel olur.
Aldıkları telkinler nedeniyle genç kızlar, yaşamın tek amacının evlenip yuva kurmak ve çocuk yetiştirmek olduğunu zannederler. En önemli yanılgıları evlilik konusundadır. Parası olan, eli ayağı düzgün bir erkeğin karşısında birçok genç kız, adeta hipnotize olup evlilik hayalleri kurar. Kişinin ne karakteri ne inancı, ne ahlak özellikleri, hiçbiri önemsenmez.
Evlendikten sonra çirkin davranışlarına tanık olduğunda, örneğin hakaret ettiğinde ya da şiddet kullandığında ise mazeret hazırdır: Dünya böyledir ve herkes aynı şeyleri yapmaktadır. Çoğunluk böyle yapıyor olabilir ama neden insan böyle yaşamak zorunda olsun? İnsan yalnız başına da yaşayabilir; evlenmiş olmak için evlenmeye mecbur mudur? Karşısına gerçekten sevmeyi bilen, Allah’a gönülden bağlı, doğru sözlü, güvenilir biri çıkmadığı takdirde insan gerekirse ömür boyu evlenmez. Birçok aile de aynı şekilde adeta yangından mal kaçırır gibi alelacele, henüz ufak yaştaki kızlarını, kendilerince önemli gördükleri özellikler olan iş, para ya da mal mülk sahibi olan kişilerle evlendirirler.
Hemen her gün kocasından şiddet gören, evden atılan, yaralanan hatta öldürülen genç kadınların haberlerine rastlarız. Hasta ruhlu erkek için kuşkusuz bu durumlara sebep olmak oldukça kolaydır. Ancak şiddet gören kadın genellikle kendisini savunamaz ve hem bedensel hem ruhsal darbeler alır.
Bu acı ve zorlukların, çekilen çilelerin eş seçiminde dine önem verilmediği için, Allah’tan bir uyarı olduğu düşünülebilir. Evlenmek için seçilen insan, güvenilir olabilmesi için derin Allah sevgisi ve korkusu taşımalı. Allah’ın varlığı bu denli açıkken, O’nu fark edemeyen kişinin aklına güvenilebilir mi?.. İnsanı insan yapan, ruhundaki o derin ve güzel ahlaktan kaynaklanan, Allah’ın mucize olarak meydana getirdiği güçtür.
Kadın ya da erkek, eğer eşinde Allah’ın tecellisi olan aklı ve güzel ahlakı görür, ruhu onunla tatmin bulursa, her her zorluğa göğüs gerer, gerçek aşkı yaşar. Evliliğin temelleri bu saf aşk üzerine kurulmalı. İnanan insanlar Allah’ın verdiği o güzel derinlik hissini yaşamak, birlikte güzel kulluk edebilmek için evlenirler. Aksi halde insan ne dünyada ne ahirette hayrını göremez; bela ve musibet başından eksik olmaz.
İnsan, derin akla ve derin imana derin bir tutkuyla bağlanır. Bunlar olmadığında eşlerin birbirlerine sevgileri kısa sürede biter. Genç kız evliliğe, toplumdaki “mantık evliliği” kıstasıyla değil akılcı yaklaşmalı. Allah’a aşkla bağlı ve samimi olan genç kız ve erkeğe Allah, Kur’an’da cennet ehlinin yaşadığı haber verilen tutkunun bir benzerini yaşatır.
İçten ve samimi olmayı bazı insanlar uyanık olmamak olarak görürler. Bu da şeytanın bir oyunudur. Şeytan birçok insana oyunculuğu, rol yapmayı, sahte davranışları uyanıklık olarak telkin eder. Bu yüzden açıkgöz olmak, rol yaparak isteklerine ulaşmak takdir görür. Oysa Allah bu kişilerin ellerinden yüzlerinden nuru alır ve çoğu azap dolu perişan bir yaşam sürerler.
Toplumdaki birçok evli kadının bu yanlış seçimler nedeniyle “ağızlarının yandığı” açık bir gerçektir. Birçoğu içine kapanmış, topluma, dünyaya, insanlara küsmüş, genç yaşta bedenen çökmüştür.
Genç kızın aradığını iyi bilmesi gerekli. Yanlış arayışlara girip, yanlış evlilik yaptığında ise insanlardan çekinerek, sevgiden ümidini keserek, karanlık bir dünyada adeta ölü gibi yaşar ve o karanlık dünyada yaşamını tüketir.
Allah aşkıyla sevmek sevginin kökeni ve esası iken genç kız, “Allah aşkı beni ilgilendirmiyor” derse Allah da onunla ilgilenmez; o Allah’ı unutursa, Allah da onu unutur. Allah kalbinden sevgiyi alır, şefkat ve merhameti alır. Geriye yalnızca acılar, üzüntü, korku, sıkıntı, gelecek korkusu ve azap kalır. Yaşamı kabusa döner. Allah aşkını yaşayan insan ise herşeye o aşkla baktığı için dünyası Allah’ın dilemesiyle cennete benzer.
Elif Türker
çok güzel bir haber.teşekkür ederim.Baküden Jale