KADINLARDA DEPRESYON

“Geçirdiği depresyon nedeniyle teda­vi gören ve aylardır kamuoyunun önüne çıkmayan Japonya Prensesi Masako, dün kayınpederi İmparator Akihito ve kayınva­lidesi İmparatoriçe Michiko’yu ziyaret etti. Eşi Prens Naruhito’yla birlikte İmparator­luk Sarayı’na gelen Masako’nun gazete­cilere el sallarken neşeli olduğu gözlendi. Prenses’in sağlık durumunun iyileşme gösterdiğini belirten Kraliyet Sözcüsü, Masako’nun yine de bu yıl so­nuna kadar resmî kraliyet görevlerini yerine getiremeyeceğini kaydetti. Yaklaşık 11 yıl boyunca Japon Kraliyet Ailesi’ne bir erkek varis verme­ye çalışan Prenses Masako, 2002’de kızı Aiko’nun doğmasının ardın­dan depresyona girmişti.
Haberde görüldüğü gibi prensesler de depresyona girebiliyor! “Erkek çocuk doğuramama” prenses gibi birçok kadının depresyona girme sebebi olabiliyor. Kadınlar neden ve hangi nedenlerle erkek­lere oranla daha çok depresyona girerler. Bunları hep beraber de­ğerlendirelim.
Depresyon kadınlarda erkeklerde görüldüğünden iki kat daha fazladır. Sıklıkla 25-44 yaşları arasında görülür. Belirti ve bulguları da erkeklerden faklıdır. Kadınlarda genellikle iştah artı­şı, kilo alma gözlenirken erkeklerde tam tersi, yani iştah azalma­sı ve kilo kaybı olmaktadır. Ayrıca, kadınlarda depresyonun mev­simsel olması veya beraberinde bunaltı ve yeme bozukluğunun da görülme olasılığı fazladır. Depres­yondaki erkeklerde ise alkol ve madde kullanımı riski daha yüksektir.
Kadınlarda erkeklere göre daha sık depresyon görülmesinde, kadın hayatı­na özgü bazı biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörler rol oynar. Bunları şöyle gruplayabiliriz.
Biyolojik Faktörler
Kadınların doğurgan dönemlerindeki âdet, gebelik ve menopoz gibi fiziksel tecrübeleri cinsiyet hormonlarının salınımmda dalgalan­malara yol açar. Bu durum duygulanım değişikliğine neden olur ve depresyon riskini arttırır. Biyolojik faktörler arasında en sık görülen ise doğum sonrası depresyondur.
Doğum Sonrası Depresyon
Kadınların bir kısmında görülen doğum sonrası depresyon me­lankoliden daha farklı ve ciddi bir durumdur. Doğumdan sonraki dört hafta içinde herhangi bir zamanda majör depresif bir dönem yaşanır. Ancak bazı kadınlarda bu süre altı haftaya kadar uzayabilir. Nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, doğumdan sonra âni gelişen hormona! değişimlerin etkili olduğu düşünülmektedir. Başka bir neden de “psikolojik stres”lerdir. Bebeğe karşı aşırı bir sorumlu­luk duygusunun gelişmesi olayın altında yatan bir diğer sebep olabi­lir. Kadının eşiyle olan anlaşmazlıkları ya da ekonomik problemler olayı alevlendirebilir. İlk defa anne olanlar veya eşinden ayrı olan kadınlar daha yüksek risk altındadır. Daha önceki gebeliklerinden sonra depresyon yaşayanlarda da daha sık görülür.
Genelde doğumdan sonraki 1-5. günler arasında belirtiler baş­lar. Hafif depresyonda en sık görülen bulgular halsizlik, isteksizlik, si­nirlilik, unutkanlık ve değişik korkulardır. Bunlara genelde uyku problemleri eşlik eder. Biraz daha ileri vakalarda bu belirtilere endi­şe, panik atak, ağlama krizleri, bebeğe karşı ilgisizlik, ciddi uyku bo­zuklukları ile ölüm ve intihar düşünceleri eklenir.
Doğum sonrası depresyona % 5 oranında rastlanır. Eskiden sos­yal statü ve evlilik ilişkilerinin depresyon ile ilişkisi olmadığı düşünü­lürken yeni çalışmalarda, depresyonun fakir ve bekar kadınlarda iki kat daha sık görüldüğü ileri sürülmektedir. Genç yaşta anne olanlar­da da 2-3 kat fazla görülür. Gebelik esnasındaki duygu durumu ile doğum sonrası depresyonun bir ilişkisi bulunamamıştır.
Doğum sonrası depresyonun tedavisi majör depresyon ile he­men hemen aynıdır. Genelde hastalar psikoterapi ve antidepresan ilaçlardan fayda görürler. Emzirenlerde antidepresan kullanımı öne-rilmediğinden tedavi esnasında kadın doğum ve psikiyatri hekimleri­nin birlikte tedavi planı yapmaları uygun olacaktır. Emzirmenin olum­lu etkileri nedeniyle hafif vakalarda ilaç tedavisi yerine sadece psiko­terapi yeterli olabilir. Hastaların yarısında şikayetler en geç bir yıl içinde kaybolur. Geri kalan vakalarda ise birden fazla sayıda depresif atak görülür.

Menopoz

Menopoz sonrasında depresif belirti şiddetini etkileyen ve aynı za­manda anksiyete için de risk oluşturan etmenlerden biri, eğitim düzeyi­nin düşük olmasıdır. Eğitim düzeyinin düşük olması bu gruptaki kadın­ların menopoz sonrası dönemde karşılaşacakları değişikliklere hazırla-namamalarına ve bununla bağlantılı olarak döneme özgü sıkıntılara yeterince çare aramamalarına yol açabilir. Menopoz sonrası dönemde­ki kadınların % 40’ına yakın bölümü menopoza ilişkin bilgileri hekim­lerden almış olduklarını bildirmişlerdir. Ancak çoğu, herhangi bir kurum ya da hekim tarafından düzenli olarak izlenmeyen ve danışmanlık al­mayan kadınlardır. Çoğu kadının kemik dansitometrisi ve mammogra-fi gibi rutin izlem programında yer alan incelemeleri yaptırmadıkları gö­rülmüştür. Danışmanlık almama, depresif belirtiler ve yeti yitimi için ön-görücü etmenler olarak bulunmuştur. Ruhsal hastalık öyküsü bulunan, kronik bedensel hastalık nedeniyle sürekli ilaç kullanan, menopozla il­gili danışmanlık almayan, 40 yaşından önce menopoza girmiş, eğitim düzeyi düşük ve menopoz sonrası dönemde bulunan kadınların yakın­dan izlenmelerinin koruyucu ruh sağlığı açısından yararlı olacağı söyle­nebilir. Genel beden sağlığıyla ilgili düzenli muayene ve incelemelerin yanı sıra menopoza ilişkin bilgilendirme ve eğitim amaçlı programlar, destek grupları kadınların bu yeni yaşam dönemine hem bedensel hem de ruhsal yönden daha iyi hazırlanmalarını sağlayabilir.

PAYLAŞ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git