YAŞAM İÇİN GEREKLİ MADDELER VE DENGELİ BESLENME
İnsan vücudunu imalat yapan bir fabrikaya benzetebiliriz. Bu fabrika, ya elektrik veya bir yakıtın yanması ile oluşan enerji ile çalışır. Ancak, fabrikada yapılacak veya üretilecek bir mal için de çeşitli maddelere ihtiyaç vardır, insan vücudunda yer alan kanın, sıvıların, organların ve sistemlerin gerek düzenli çalışabilmeleri ve gerekse bunların yenilenebilmeleri için de enerji (kalori) sağlayan maddelerin dışında kalori sağlamayan daha birçok maddelere ihtiyaç vardır. Bu maddeler {ki yine yiyecek ve içeceklerden sağlarız), yaşam için zorunludur.
Bu maddelerin yetersizliği sağlıklı yaşamı etkiler.
Gerek enerji (kalori) sağlamaları ve gerekse vücudumuzda yer alan tüm organ ve sistemlerin devamlılıklarını ve yenilenmelerini sağlayan tüm gıdalar beş ana gruba ayrılırlar. Her grubun da ayrı ayrı türleri ve ayrı ayrı yararları vardır. Bu gruplar şunlardır:
1 — Proteinler
2 — Karbonhidratlar
3 — Yemeklik yağlar
4 —Vitaminler
5 — Mineraller
Proteinler :
Bunlara azotlu maddeler de denir. Proteinler beslenmenin temelini teşkil ederler. Bilindiği gibi insan vücudunu oluşturan kaslar (etler), kemikler, organlar, sinirler, iç salgı bezleri ve deri hep hücrelerden meydana gelmişlerdir. Diğer taraftan, iç salgıbezlerince salgılanan (ifraz olunan) hormonlar, cinsiyet hücreleri (sperm ve yumurtacıklar) de hücrelerden oluşurlar. İnsan vücudunda yer alan her cins ve şekilde hücrelerin tümünün değişik olmak şartıyla yaşam süreleri vardır. Yani bu hücreler bir süre yaşadıktan sonra ölürler ve yerlerine yeni hücreler oluşur ve onların yerlerini alırlar. İşte, çok önemli olan tüm bu hücrelerin temelini ve yapılarını proteinler sağlar. Şu halde, gerek devamlı yenilenen hücreler için ve gerekse yenilerinin büyüme ve gelişmeleri için temel besin maddesi dediğimiz protein zorunludur. Ayrıca, bir ameliyat veya kaza sonucu kesilen yerlerin yerine gerekli yeni hücrelerin oluşmaları için de protein gereklidir. Bu nedenle protein insan vücudunun yapıtaşıdır.
Demek oluyor ki, proteinlerin insan vücudunda yapıcı ve geliştirici nitelikleri vardır. Ayrıca, vücudumuzda yer alan kan dahil tüm sıvıların özünü proteinler oluşturur.
Proteinler, normal ve gereği kadar alındıklarında, şişmanlatıcı etkileri yoktur. İşte bu yapıcı niteliklerinden dolayı, proteinler, gerek şişmanlatıcı ve gerekse zayıflatıcı tüm beslenme rejimlerinde yer alan bir besin türüdür.Eğer her gün gerekli miktarda protein alınmazsa, bu eksikliği karşılamak için vücut kendi kaslarından protein söker alır. Böylece, kaslar yumuşar ve sarkar, kansızlık, tansiyon düşmesi, yorgunluk, bacaklar ile el ve gözkapaklarında şişmeler, hastalıklara karşı direnç azlığı kendini gösterir. İşte, bu nedenle geniş yanıklardan, ameliyatlardan, kemik kırılmalarından ve ateşli hastalıklardan sonra ve kansızlıklarda yüksek proteinli rejimler önerilir. Ancak, burada bir hususu belirtmemiz gerekir. Protein’lerle ilgili olarak, halkımız arasında çok yanlış bir bilgi ve kanı yerleşmiştir. O da. şudur: «Et proteindir, şişmanlatmaz, onun için ne kadar yersen ye.Bu çok yanlış ve gerçek dışıdır. Zira, gereğinden fazla protein alınırsa, örneğin et yenirse bunun sağladığı enerji de sarfedilmezse, o zaman bu fazla enerji vücutta yağ olarak depolanır ve şişmanlığa götürür.
Proteinler, kaynak (köken) açısından iki gruba ayrılırlar:
1 — Hayvansal Proteinler,
2 — Bitkisel Proteinler.
Hayvansal proteinler arasında koyun, kuzu, sığır ve tavuk etlerini, balıkları, beyin, böbrek, karaciğer, yumurta, süt ve sütten yapılan yoğurt ve çeşitli peynirleri sayabiliriz. Ancak, bazı proteinli yiyeceklerde değişik oranlarda yağ da bulunmaktadır. Örneğin, genel olarak kesim hayvan etlerinde, tavuk etlerinde ve değişik tür peynirlerde değişik oranlarda yağ bulunur. Etler, her ne kadar görünüşte yağsız da olsalar, liflerin arasında değişik oranlarda ve görülmeyen yağlar mevcuttur.
Bitkisel proteinler arasında kuru fasulyeyi, nohutu, mercimeği, mısırı, cevizi ye fındığı sayabiliriz.
Karbonhidratlar:
Karbonhidratların sindirimi nispeten daha kolaydır.
Bunlar kalori veren ve fakat yanıtladıkları takdirde yağa dönüşen ve vücutta yağ birikintilerini meydana getiren besinlerdir. Yediğimiz tüm gıdaların hemen hemen büyük bölümünü karbonhidratlar oluşturur. Örneğin, kuru ve taze sebzeler, kuru ve taze meyveler, şekerli maddeler, tatlılar, çikolatalar, pirinç, ekmek, makarna ve patates ile hamurlular, ayrıca, alkollü ve alkolsüz içecekler karbonhidrat grubunda yer alırlar.
Ancak, burada bir hususu belirtmek gerekir. Kitabımızın 12’nci bölümünde «Bazı Yiyeceklerin ve İçeceklerin Bileşimleri ve Net Kalori Değerleri» tablolarında da görüleceği gibi, hemen hemen tüm yiyeceklerde değişik oranlarda olmak üzere protein, yağ ve karbonhidrat bulunmaktadır. Bu nedenle bir yiyecek maddesinde oran olarak bu üç gruptan hangisi daha fazla ise, yiyecek genel olarak o gruba dahil edilmiştir. Şu halde, karbonhidrat diye kabul ettiğimiz ve yukarıda saydığımız yiyeceklerde aynı zamanda protein ve yağ da vardır, değişik oranda. Örneğin mercimekte, kuru fasulya da, nohutta hem protein ve hem de karbonhidrat vardır. Bunlarda az miktarda yağ da bulunmaktadır.
Karbonhidratlar deyince, genel olarak kalorileri yüksek olan ve dolayısıyla şişmanlatan besinler akla gelmektedir. Örneğin şeker, bal, reçel, çikolata, unlu yiyecekler ve tatlılar ile alkollü içkiler hep karbonhidrat grubunda yer alırlar.
Deneyler, yüksek kalorili bu tür karbonhidratlardan az yiyenlerin zayıfladıkları veya aynı kiloda kaldıklarını göstermiştir. Bu deneylerden sonra, bu tür karbonhidratlardan az olan bir rejim Amerika ve İngiltere’den sonra tüm dünya ülkelerine yayılmış ve uygulanmaya başlanmışsa da, eski yaygınlığını kaybetmiştir. Bu beslenme şekline «Karbonhidrat Rejimi» denmektedir. Bu .rejimde proteinler ile az miktarda yağ ve kalorileri çok az olan meyveler, sebzeler ve salatalar yer almaktadır. Ancak, hemen şu hususu belirtelim ki, bu rejimin yararları ve zararları hakkında leh ve aleyhinde bilimsel tartışmalar henüz sonuçlanmamıştır.
Yemeklik Yağlar:
Bunlar da karbonhidratlar gibi, vücutta yanarak enerji (kalori) sağlayan besinlerdir. Yağların kaynakları proteinler gibi hayvansal ve bitkiseldir. Hayvansal olanlar, her türlü etlerin yağları, kuyrukyağı, sütteki yağ, çeşitli tereyağları ve yağlı peynirlerdir. Bitkisel olanlar ise, zeytinyağı, mısırözüyağı, ayçiçeğiyağı ve pamukyağı gibi yağlardır.
Yemeklik yağlar, ya sıvı veya katı şekildedir. Gerek hayvansal ve gerekse bitkisel tüm yağlarda, değişik oranlarda ve cinslerde vitaminler bulunur. Ayrıca, kalori bakımından, aynı ağırlıktaki tüm yağlar aynı kaloriyi verirler. Yağlar hangi şekilde yenirse yenilsin, sağladıkları kalori miktarı aynı miktarda proteinlerden ve karbonhidratlardan iki kat fazladır. Şöyle ki:
1 gram protein — 4 kalori verir
1 gram karbonhidrat — 4 kalori verir
1 gram yağ — 9 kalori verir
Yağlar sağladıkları bu fazla kalorilerden dolayı kış aylarında ve soğuk iklimlerde daha fazla yenmektedir. Yemeklik yağlar da karbonhidratlar gibi sağladıkları kaloriler harcanmazlarsa, vücudun muhtelif yerlerinde yağ olarak depolanırlar.
Yağların vücutta şekere dönmeleri karbonhidratlardan ve proteinlerden azdır ve şöyledir:
Besinler Şekere dönme oram Eşittir
100 gram karbonhidrat 100 gram protein 100 gram yağ
Vitaminler : 100 gram şekere 58 gram şekere 10 gram şekere
Sağlıklı yaşam için ana besin türleri olan proteinler, karbonhidratlar ve yemeklik yağların yanı sıra vücudun vitaminlere de ihtiyacı vardır. Vücudumuzda yer alan organların ve sistemlerin normal ve düzenli çalışabilmeleri için vitaminler yaşamsal önem taşırlar.
Vitaminlerin kesinlikle kalorileri yoktur ve şişmanlatmazlar. Fakat, maalesef bizde ve özellikle hanımlarımızda yanlış bir kanı yerleşmiştir. O da, «vitaminler şişmanlatır» kanışıdır. Ne zaman bir hastamız vereceğimiz reçetede vitamin yazıldığını görürse, «Aman doktor, beni şişmanlatmasın?» sorusu ile karşılaşırız. Bunun kesinlikle doğru olmadığı tıbben ispatlanmıştır.
Vitaminler gerek fiziksel ve gerekse kimyasal özellikleri yönünden 2 grupta toplanırlar:
1 — Yağda eriyen vitaminler: Mesela, A, D, E, ve K vitaminleri gibi…
2 — Suda eriyen vitaminler: Mesela, b grubu vitaminleri ve C vitamini gibi…
Daha önce de söylediğimiz gibi, vitaminler sağlıklı yaşam için çok önemlidir ve vitamin yetersizlikleri bazı hastalıklara neden olmaktadır. Her ne kadar tıpta harflerle veya diğer adlarla bilinen ve kullanılan birçok vitamin mevcutsa da, sağlıklı bir yaşam ve düzenli bir şekilde zayıflamak için, bunlardan bazıları diğerlerine göre, çok daha önemlidir. Şimdi bu önemli vitaminlere değinmek yararlı olur.
A — vitamini, vücuttaki tüm hücrelerin yapımını ve korunmasını destekler. Gece körlüğünü önler. Hastalıklara ve mikroplara karşı vücudun direncini artırır. Güzel bir ten ve cildin ihtiyarlamamasını sağlar. A vitamini şu besinlerde bulunur: Balıkyağında, karaciğerde, yumurtada, beyinde, marulda, radikada, rokada, semizotunda, maydanozda, yeşil salatada, ıspanakta, domateste, havuçta, soya fasulyesinde, sütte, tereyağında, kayısıda ve hurmada.
D — vitamini, kemikler ve dişler için çok önemlidir. D vitamininin kalsiyum ve fosforun kemiklere yerleşmesinde önemli rolü vardır. D vitamini kanda kalsiyum ve fosforu normal bir düzeyde tutar. Şu halde, D vitamini kemiklerin erimelerine mani olur. Eksikliğinde, özellikle çocuklarda, kemikleşmede bozukluklar ve kemik hastalıkları görülür. D vitamini dişler için de yararlı ve gereklidir. Ayrıca, sinirlerin sağlam ve normal gelişmelerine yardımcı olur. D vitamini de A vitamini gibi yağda erir ve suda erimez.
D vitamini güneş ışınları ile de vücutta oluşabilir. Bu nedenle D vitaminine güneş vitamini de denir. Yazın güneş banyolarının bir yararı da vücutta D vitamininin oluşmasıdır. Bu yüzden güneş ışığından yoksun yerlerde, izbe yerlerde yaşayan insanların çocuklarında raşitizm hastalığı (kemik hastalığı) daha çok görülür. Bu hastalığa kış aylarında daha çok rastlanır. Kuşkusuz bu gibi kemik hastalıkları güneşin dışında beslenmede yeteri kadar D vitamini yer almazsa kendini gösterir. D vitamini ihtiyacı yaşa, diyete ve iklime göre değişir.
D vitamini, yiyeceklerde sınırlıdır. Bitkisel yağlarda yoktur. D vitamini için en zengin kaynak balıkyağlarıdır. Balıklardan özellikle ton balığında, pisi balığında, sardalya balığında boldur. D vitamini ateşte, pişirilirken ve konservede harap olmaz. Bu bakımdan balık konservelerinin iyi vitamin kaynağı olduğu bildirilmektedir. D vitamini ayrıca, kakao yağında, yumurta sarısında, tereyağında bulunur. Şu halde, çok önemli olan D vitamini iki kaynaktan sağlanır:
1) D vitamini bulunan besinlerin yenmeleri ile, yani sindirim kanalı ile,
2) Deri yolu ile. Güneş ve ultraviyole ışınları deride bulunan provitamini vitamine çevirir ve kana geçer. Alınan D vitamininin fazlası da karaciğerde depo edilir.
E vitamini, özellikle hücrelerin olgunlaşmalarına ve çoğalmalarına ayrıca sinir ve adale sistemlerinin iyi çalışmalarına yardımcı olur. E vitamini erkeklerde husyeleri, kadınlarda yumurtalıkları ve bunların çalışmalarını yararlı bir şekilde etkiler. Bu nedenle kısırlık ve düşük tedavilerinde E vitamini verilir. Gebelerin ve süt verenlerin E vitamini ihtiyaçları normal kişilere nazaran daha fazladır, E vitamini de A ve D vitaminleri gibi yağda erir ve suda erimez.
E vitamini, A ve D vitaminlerinden çok zengin olan balıkyağlarında ve bira mayasında bulunmaz. Meyvelerde genellikle çok azdır, en çok muzda bulunur. Ayrıca, buğday tanesinde, mısırda, çavdarda, fıstık, fındıkta mevcuttur. Bunların dışında E vitamini, marul, yeşil salata gibi yeşil yapraklı bitkilerde, pamuk, soya, mısır, fıstık ve zeytinyağı gibi bitkisel yağlarda ayrıca, bu bitkisel yağlardan elde edilen margarinlerde bol bulunur.
K vitamini A, D ve E vitaminleri gibi K vitamini de yağda eriyen dördüncü vitamindir. Yetersizliği kanamalara ve kanın pıhtılaşmamasma neden olur. Böylece, küçük ezikler ve kesilmeler sonucu deri altında ve deride kanamalar görülür ve pıhtılaşma olmayınca da kanama devam eder. işte, bu nedenle K vitaminine «antihemo-rajik vitamin», (Koagülasyon vitamini) ve «protrombin faktörü» gibi adlar da. verilmiştir.
Genel olarak insanlarda K vitamini yetersizliğine pek raslanmaz. Ancak, aşırı kanamalarda (ameliyat, doğum ve kaza gibi hallerde) K vitamini ilaç olarak kullanılır. Ayrıca, ameliyatlardan ve doğumlardan önce kanın pıhtılaşma derecesine bakılmalı ve pıhtılaşma zayıf ise, bu müdahalelerden önce K vitamini verilmelidir.
Kaynakları: K vitamini, yiyeceklerde yaygın olarak bulunur. Özellikle yeşil yapraklı bitkilerde bulunur, örneğin, ıspanak, domates, soya fasulyesi gibi…
Şimdi de suda eriyen vitaminlere değineceğiz.
Bl vitamini, tiroid bezinin çalışmasına yardımcı olur. Bitkinlik ve yorgunluğu Önler, insanın daha enerjik olmasını sağlar. Onun için buna canlılık vitamini de derler. B 1 vitamini şu besinlerde bulunur: Bira mayası, soya fasulyesi, kuru ve taze fasulyelerde, mercimek, marul, bakla, böbrek, yumurta sarısı, nohut ile saf buğday ununda. Beyaz ekmekte az, siyah ekmekte daha çoktur.
B 2 vitamini, derinin sağlıklı görünmesini ve gözlerin parlaklığını sağlar. Eksikliğinde dudak kenarlarında çatlamalar ve iltihaplar meydana gelir. Doğada B 1 ve B 2 vitaminleri hemen daima beraber bulunurlar. Şu halde B 1 vitamini bulunan besinlerde B 2 vitamini de vardır. Yalnız yumurta akında çok B 2 bulunur ve hiç B 1 yoktur. Sarısında ise B 1 çoktur.
B 6 vitamini, sinirlerin dingin kalmalarına yardımcı olur. Eksikliğinde, bazı adale kramplarına, bazı tür kansızlıklara neden olur. B 6 vitamini özellikle proteince zengin yiyeceklerde bulunur, örneğin, et, balık ve benzeri gıdalar, karaciğer, tahıllar, kuru baklagillerde. Süt ve sebzelerde azdır.
B12 vitamininin, böbrek kanamaları ve karaciğer hastalıklarını önleyici etkisi vardır. Eksikliği, bazı kan hastalıklarına ve kansızlığa ayrıca sinir iltihaplarına neden olur. B 12 vitamini daha çok et, balık, yumurta, süt ve yoğurt ile peynir gibi süt ürünlerinde, yani hayvansal yiyeceklerde bulunur.
C vitamini, ilk bulunan vitaminlerdendir. Eksikliği, derialtı damarlarında ve diş etlerinde kanamalara, kansızlığa, halsizliğe, yorgunluğa, özellikle enfeksiyonlarda vücut direncinin azalmasına neden olur. Çok yararlı olan C vitamini, nezle, grip ve tüm ateşli ve ateşsiz enfeksiyonlarda ve ayrıca, zayıflama rejimlerinde özellikle tavsiye edilir.
C vitamini taze sebzelerde ve taze meyvelerde özellikle portakal, greyfurt, limon, domates, ağaççileği, yeşil biber, karnabahar, maydanoz ve ıspanakta bulunur. Ancak, vitaminler arasında ilk bulunanlardan, dolayısıyla en eski bilinen vitamin olması nedeniyle halkımız arasında en çok sözü edilen ve bilinen bu vitaminin bazı özelliklerini aydınlığa çıkarmak gerekir.
Her ne kadar birçok yiyeceklerde bulunmasına ve birçok yararları görülmesine rağmen, C vitamini tüm vitaminler içinde en çabuk harap ve yararsız duruma gelen vitamindir. Kısaca bunlara değinmekte yarar görmekteyiz. C vitamini bu niteliği dolayısıyla limon, portakal, gibi meyveler ayıklanıp veya suları sıkılmış olarak oda içerisinde bırakılacak olurlarsa, birkaç saat içinde vitaminin yüzde ellisi kaybolur. Diğer kabuklu meyveler için de bu sonuç aynıdır. Lahana, havuç, turp rendelenip oda ısı derecesinde bırakıldığı zaman büyük miktar vitamin kaybolur. Kuru sebzeler de uzun zaman durdukça kayıpları çoğalır. Bunlar soğukta ve karanlıkta saklanırlarsa, kayıp azalır. Portakal, greyfurt ve limon suları buzdolabında daha uzun zaman vitaminlerini muhafaza ederler. Buna karşılık açıkta veya oda ısısında bir gün bırakılırlarsa, yarıdan fazla vitamin yok olur. Sebzelerin fırında veya ateşte uzun süre pişirilmeleri halinde vitamin yitimi çoktur.
Böylece, C vitamini sıcaklığa karşı dayanıklı değildir. Ayrıca, meyve ve sebzelerden yapılan turşularda, tuzlama ve salamuralarda vitamin kalmaz.
Vitaminler Hakkında Genel Bilgiler:
Şu noktayı Öncelikle belirtmek gerekir ki, yiyeceklerde bulunan doğal vitaminler ile, ilaç olarak alınanlar arasında etki bakımından bir fark mevcut değildir. Bu nedenle, yaşam için çok zorunlu olan bu vitaminleri, özellikle bizim gibi meyveleri ve sebzeleri bol bir ülkede, mümkün olduğu kadar ilaç yerine doğadan almalıyız. Ne var ki, zayıflama için kişinin yaşantısına, şişmanlık durumuna uygun hangi rejim seçilirse seçilsin, gerekli bazı vitaminlerden kısmetlerini daha az alabilirler. Yani onların belirli vitaminlerde açıkları olabilir. Bu gibi durumlarda sözünü ettiğimiz vitaminleri kapsayan haplardan günde bir tane almanın yararlı ve zorunlu olduğu gösterilmiştir.
Mineraller (Madenler) :
Mineraller de vitaminler gibi, proteinler, karbonhidratlar ve yemeklik yağlar dışında vücut için gerekli ve düzenli yaşam için de zorunlu maddelerdir. Bunların da kalori’ değerleri, vitaminler gibi yoktur. Ancak, araştırmalar göstermiştir ki, düzenli bir beslenme için 14 çeşit minerale ihtiyaç vardır. Genel olarak bunlar, değişik oranlarda olmak üzere, aldığımız gıdalarda bulunurlar. Ne var ki, zayıflama rejimlerinde, yiyeceklerin sınırlandırılmaları sonucu, vitaminler gibi bunlara da ihtiyaç duyulduğu görülmüştür.
Bu mineraller arasında bazıları, diğerlerine göre daha önemlidirler. Bunlar ise, kalsiyum, fosfor, demir ve iyottur.
Kalsiyum ve fosfor, D vitamini ile birlikte vücut iskeletini oluşturan kemikler ve dişler için önemli ve gereklidir. Kalsiyum yetersizliği ayrıca, ağrılı adale spazmlarına neden olur. Her iki mineral de yani kalsiyum ve fosfor en çok süt ve sütten yapılmış peynir gibi besinlerden sağlanır.
Kanımızda dolaşan, tüm doku ve organlara oksijen ve besin maddelerini taşıyan alyuvarların içindeki hemoglobinin yapımı için demir, Önemli ve gereklidir. Demir noksanlığı, hemoglobin noksanlığı doğurur. Bu ise, beslenmeyi etkiler ve kansızlığa neden olur. Deneyler göstermiştir ki, âdet gören kadınların ve gebelerin, «C vitaminine» diğer kadınlara göre, daha fazla demire ihtiyaçları vardır. Demir madeni ise, karaciğer, havuç, kereviz, soğan gibi sebzelerde, yumurtada, pekmezde ve ayrıca, muz, kayısı, şeftali ve kiraz gibi meyvelerde bulunur, önemi bakımından demir, yeteri kadar gıdalardan alınamazsa, hekimler tarafından vitaminler ile birlikte yapılmış demir ilaçları ağızdan verilmektedir. Kansızlık tedavisinde olduğu gibi…
Tiroit bezinin normal çalışabilmesi ve hormonlarını salgılayabilmesi için iyot zorunlu bir madendir. İyot yetersizliği, guatr hastalığı denilen tiroid bezinin anormal olarak büyümesine ve tiroid hormonunun yetersiz salgılanmasına neden olur. Son açıklanan istatistiklere göre, maalesef, Türkiye’de üç milyonun üzerinde guatrlı hastanın bulunduğu ve bunlardan yüzde 80′ inin de kadın olduğu anlaşılmıştır.
Böylece, sağlıklı yaşam için iyot gereklidir ve gebe kadınların iyota daha da çok ihtiyacı vardır, iyot genellikle içilen sulardan alınır. Ancak, her bölgenin içilen sularında aynı miktarda iyot bulunmayabilir. Diğer taraftan, balık ve istiridye gibi, deniz üıünlerinde, alabalıklarda iyot zenginliği vardır. Ayrıca, sebzelerde, süt ve yumurtada iyot mevcuttur. Bu nedenle, içilen sularında ve beslenmelerinde iyot yetersizliği olan ülkeler ve ülkelerin bazı bölgelerinde guatr hastalığı daha sık görülmektedir. Bu gibiler için ilaç firmaları tarafından iyotlu tuzlar ve iyot tabletleri yapılmıştır. Bunlar bizim memleketimizde de bulunmaktadır. Ancak, bu tür ilaçlar kesinlikle hekim tavsiyesine göre alınmalıdır.
Yaşam için gerekli olan maddelerin beş gruba ayrıldığını belirttik ve bu gruplara kısaca değindik. Şimdi de dengeli beslenme nedir ve nasıl sağlanır sorularını yanıtlamaya çalışalım.
Henüz yorum yapılmamış.