YAŞAM İÇİN GEREKLİ MADDELER VE DENGELİ BESLENME

İnsan vücudunu imalat yapan bir fabrikaya benze­tebiliriz. Bu fabrika, ya elektrik veya bir yakıtın yan­ması ile oluşan enerji ile çalışır. Ancak, fabrikada ya­pılacak veya üretilecek bir mal için de çeşitli maddelere ihtiyaç vardır, insan vücudunda yer alan kanın, sıvıla­rın, organların ve sistemlerin gerek düzenli çalışabil­meleri ve gerekse bunların yenilenebilmeleri için de enerji (kalori) sağlayan maddelerin dışında kalori sağ­lamayan daha birçok maddelere ihtiyaç vardır. Bu mad­deler {ki yine yiyecek ve içeceklerden sağlarız), yaşam için zorunludur.

Bu maddelerin yetersizliği sağlıklı ya­şamı etkiler.
Gerek enerji (kalori) sağlamaları ve gerekse vücu­dumuzda yer alan tüm organ ve sistemlerin devamlılık­larını ve yenilenmelerini sağlayan tüm gıdalar beş ana gruba ayrılırlar. Her grubun da ayrı ayrı türleri ve ay­rı ayrı yararları vardır. Bu gruplar şunlardır:
1 — Proteinler
2 — Karbonhidratlar
3 — Yemeklik yağlar
4 —Vitaminler
5 — Mineraller
 Proteinler :
iyibeslenmeBunlara azotlu maddeler de denir. Proteinler bes­lenmenin temelini teşkil ederler. Bilindiği gibi insan vü­cudunu oluşturan kaslar (etler), kemikler, organlar, si­nirler, iç salgı bezleri ve deri hep hücrelerden meydana gelmişlerdir. Diğer taraftan, iç salgıbezlerince salgıla­nan (ifraz olunan) hormonlar, cinsiyet hücreleri (sperm ve yumurtacıklar) de hücrelerden oluşurlar. İnsan vücu­dunda yer alan her cins ve şekilde hücrelerin tümünün değişik olmak şartıyla yaşam süreleri vardır. Yani bu hücreler bir süre yaşadıktan sonra ölürler ve yerlerine yeni hücreler oluşur ve onların yerlerini alırlar. İşte, çok önemli olan tüm bu hücrelerin temelini ve yapıla­rını proteinler sağlar. Şu halde, gerek devamlı yenilenen hücreler için ve gerekse yenilerinin büyüme ve gelişme­leri için temel besin maddesi dediğimiz protein zorun­ludur. Ayrıca, bir ameliyat veya kaza sonucu kesilen yerlerin yerine gerekli yeni hücrelerin oluşmaları için de protein gereklidir. Bu nedenle protein insan vücudu­nun yapıtaşıdır.
Demek oluyor ki, proteinlerin insan vücudunda ya­pıcı ve geliştirici nitelikleri vardır. Ayrıca, vücudumuz­da yer alan kan dahil tüm sıvıların özünü proteinler oluşturur.

Proteinler, normal ve gereği kadar alındıklarında, şişmanlatıcı etkileri yoktur. İşte bu yapıcı niteliklerinden dolayı, proteinler, gerek şişmanlatıcı ve gerekse zayıfla­tıcı tüm beslenme rejimlerinde yer alan bir besin türü­dür.Eğer her gün gerekli miktarda protein alınmazsa, bu eksikliği karşılamak için vücut kendi kaslarından pro­tein söker alır. Böylece, kaslar yumuşar ve sarkar, kan­sızlık, tansiyon düşmesi, yorgunluk, bacaklar ile el ve gözkapaklarında şişmeler, hastalıklara karşı direnç az­lığı kendini gösterir. İşte, bu nedenle geniş yanıklardan, ameliyatlardan, kemik kırılmalarından ve ateşli hasta­lıklardan sonra ve kansızlıklarda yüksek proteinli re­jimler önerilir. Ancak, burada bir hususu belirtmemiz gerekir. Protein’lerle ilgili olarak, halkımız arasında çok yanlış bir bilgi ve kanı yerleşmiştir. O da. şudur: «Et proteindir, şişmanlatmaz, onun için ne kadar yersen ye.Bu çok yanlış ve gerçek dışıdır. Zira, gereğinden fazla protein alınırsa, örneğin et yenirse bunun sağla­dığı enerji de sarfedilmezse, o zaman bu fazla enerji vücutta yağ olarak depolanır ve şişmanlığa götürür.

Proteinler, kaynak (köken) açısından iki gruba ay­rılırlar:
1 — Hayvansal Proteinler,
2 — Bitkisel Prote­inler.
Hayvansal proteinler arasında koyun, kuzu, sığır ve tavuk etlerini, balıkları, beyin, böbrek, karaciğer, yu­murta, süt ve sütten yapılan yoğurt ve çeşitli peynirleri sayabiliriz. Ancak, bazı proteinli yiyeceklerde değişik oranlarda yağ da bulunmaktadır. Örneğin, genel olarak kesim hayvan etlerinde, tavuk etlerinde ve değişik tür peynirlerde değişik oranlarda yağ bulunur. Etler, her ne kadar görünüşte yağsız da olsalar, liflerin arasında de­ğişik oranlarda ve görülmeyen yağlar mevcuttur.
Bitkisel proteinler arasında kuru fasulyeyi, nohutu, mercimeği, mısırı, cevizi ye fındığı sayabiliriz.

Karbonhidratlar:
Karbonhidratların sindirimi nispeten daha kolaydır.
Bunlar kalori veren ve fakat yanıtladıkları takdirde ya­ğa dönüşen ve vücutta yağ birikintilerini meydana ge­tiren besinlerdir. Yediğimiz tüm gıdaların hemen hemen büyük bölümünü karbonhidratlar oluşturur. Örneğin, kuru ve taze sebzeler, kuru ve taze meyveler, şekerli maddeler, tatlılar, çikolatalar, pirinç, ekmek, makarna ve patates ile hamurlular, ayrıca, alkollü ve alkolsüz içecekler karbonhidrat grubunda yer alırlar.
Ancak, burada bir hususu belirtmek gerekir. Kita­bımızın 12’nci bölümünde «Bazı Yiyeceklerin ve İçe­ceklerin Bileşimleri ve Net Kalori Değerleri» tabloların­da da görüleceği gibi, hemen hemen tüm yiyeceklerde değişik oranlarda olmak üzere protein, yağ ve karbon­hidrat bulunmaktadır. Bu nedenle bir yiyecek madde­sinde oran olarak bu üç gruptan hangisi daha fazla ise, yiyecek genel olarak o gruba dahil edilmiştir. Şu halde, karbonhidrat diye kabul ettiğimiz ve yukarıda saydığı­mız yiyeceklerde aynı zamanda protein ve yağ da var­dır, değişik oranda. Örneğin mercimekte, kuru fasulya da, nohutta hem protein ve hem de karbonhidrat vardır. Bunlarda az miktarda yağ da bulunmaktadır.
Karbonhidratlar deyince, genel olarak kalorileri yüksek olan ve dolayısıyla şişmanlatan besinler akla gel­mektedir. Örneğin şeker, bal, reçel, çikolata, unlu yiye­cekler ve tatlılar ile alkollü içkiler hep karbonhidrat gru­bunda yer alırlar.
Deneyler, yüksek kalorili bu tür karbonhidratlardan az yiyenlerin zayıfladıkları veya aynı kiloda kaldıkları­nı göstermiştir. Bu deneylerden sonra, bu tür karbon­hidratlardan az olan bir rejim Amerika ve İngiltere’den sonra tüm dünya ülkelerine yayılmış ve uygulanmaya başlanmışsa da, eski yaygınlığını kaybetmiştir. Bu bes­lenme şekline «Karbonhidrat Rejimi» denmektedir. Bu .rejimde proteinler ile az miktarda yağ ve kalorileri çok az olan meyveler, sebzeler ve salatalar yer almaktadır. Ancak, hemen şu hususu belirtelim ki, bu rejimin ya­rarları ve zararları hakkında leh ve aleyhinde bilimsel tartışmalar henüz sonuçlanmamıştır.

Yemeklik Yağlar:
Bunlar da karbonhidratlar gibi, vücutta yanarak enerji (kalori) sağlayan besinlerdir. Yağların kaynakları proteinler gibi hayvansal ve bitkiseldir. Hayvansal olan­lar, her türlü etlerin yağları, kuyrukyağı, sütteki yağ, çeşitli tereyağları ve yağlı peynirlerdir. Bitkisel olan­lar ise, zeytinyağı, mısırözüyağı, ayçiçeğiyağı ve pa­mukyağı gibi yağlardır.
Yemeklik yağlar, ya sıvı veya katı şekildedir. Ge­rek hayvansal ve gerekse bitkisel tüm yağlarda, değişik oranlarda ve cinslerde vitaminler bulunur. Ayrıca, kalo­ri bakımından, aynı ağırlıktaki tüm yağlar aynı kaloriyi verirler. Yağlar hangi şekilde yenirse yenilsin, sağla­dıkları kalori miktarı aynı miktarda proteinlerden ve karbonhidratlardan iki kat fazladır. Şöyle ki:
1 gram protein — 4 kalori verir
1 gram karbonhidrat — 4 kalori verir
1 gram yağ — 9 kalori verir
Yağlar sağladıkları bu fazla kalorilerden dolayı kış aylarında ve soğuk iklimlerde daha fazla yenmektedir. Yemeklik yağlar da karbonhidratlar gibi sağladıkları kaloriler harcanmazlarsa, vücudun muhtelif yerlerinde yağ olarak depolanırlar.
Yağların vücutta şekere dönmeleri karbonhidrat­lardan ve proteinlerden azdır ve şöyledir:
Besinler Şekere dönme oram Eşittir
100 gram karbonhidrat 100 gram protein 100 gram yağ

Vitaminler : 100 gram şekere 58 gram şekere 10 gram şekere
Sağlıklı yaşam için ana besin türleri olan protein­ler, karbonhidratlar ve yemeklik yağların yanı sıra vü­cudun vitaminlere de ihtiyacı vardır. Vücudumuzda yer alan organların ve sistemlerin normal ve düzenli çalışa­bilmeleri için vitaminler yaşamsal önem taşırlar.
Vitaminlerin kesinlikle kalorileri yoktur ve şişman­latmazlar. Fakat, maalesef bizde ve özellikle hanımları­mızda yanlış bir kanı yerleşmiştir. O da, «vitaminler şişmanlatır» kanışıdır. Ne zaman bir hastamız vereceği­miz reçetede vitamin yazıldığını görürse, «Aman dok­tor, beni şişmanlatmasın?» sorusu ile karşılaşırız. Bunun kesinlikle doğru olmadığı tıbben ispatlanmıştır.

Vitaminler gerek fiziksel ve gerekse kimyasal özel­likleri yönünden 2 grupta toplanırlar:
1 — Yağda eriyen vitaminler: Mesela, A, D, E, ve K vitaminleri gibi…
2 — Suda eriyen vitaminler: Mesela, b grubu vita­minleri ve C vitamini gibi…
Daha önce de söylediğimiz gibi, vitaminler sağlıklı yaşam için çok önemlidir ve vitamin yetersizlikleri bazı hastalıklara neden olmaktadır. Her ne kadar tıpta harf­lerle veya diğer adlarla bilinen ve kullanılan birçok vi­tamin mevcutsa da, sağlıklı bir yaşam ve düzenli bir şekilde zayıflamak için, bunlardan bazıları diğerlerine göre, çok daha önemlidir. Şimdi bu önemli vitaminlere değinmek yararlı olur.
A — vitamini, vücuttaki tüm hücrelerin yapımını ve korunmasını destekler. Gece körlüğünü önler. Hasta­lıklara ve mikroplara karşı vücudun direncini artırır. Güzel bir ten ve cildin ihtiyarlamamasını sağlar. A vi­tamini şu besinlerde bulunur: Balıkyağında, karaciğerde, yumurtada, beyinde, marulda, radikada, rokada, semizotunda, maydanozda, yeşil salatada, ıspanakta, domates­te, havuçta, soya fasulyesinde, sütte, tereyağında, kayısı­da ve hurmada.
D — vitamini, kemikler ve dişler için çok önemli­dir. D vitamininin kalsiyum ve fosforun kemiklere yer­leşmesinde önemli rolü vardır. D vitamini kanda kalsi­yum ve fosforu normal bir düzeyde tutar. Şu halde, D vitamini kemiklerin erimelerine mani olur. Eksikliğinde, özellikle çocuklarda, kemikleşmede bozukluklar ve ke­mik hastalıkları görülür. D vitamini dişler için de ya­rarlı ve gereklidir. Ayrıca, sinirlerin sağlam ve normal gelişmelerine yardımcı olur. D vitamini de A vitamini gibi yağda erir ve suda erimez.
D vitamini güneş ışınları ile de vücutta oluşabilir. Bu nedenle D vitaminine güneş vitamini de denir. Ya­zın güneş banyolarının bir yararı da vücutta D vitami­ninin oluşmasıdır. Bu yüzden güneş ışığından yoksun yerlerde, izbe yerlerde yaşayan insanların çocuklarında raşitizm hastalığı (kemik hastalığı) daha çok görülür. Bu hastalığa kış aylarında daha çok rastlanır. Kuşkusuz bu gibi kemik hastalıkları güneşin dışında beslenmede yeteri kadar D vitamini yer almazsa kendini gösterir. D vitamini ihtiyacı yaşa, diyete ve iklime göre değişir.
D vitamini, yiyeceklerde sınırlıdır. Bitkisel yağlar­da yoktur. D vitamini için en zengin kaynak balıkyağlarıdır. Balıklardan özellikle ton balığında, pisi balığında, sardalya balığında boldur. D vitamini ateşte, pişirilirken ve konservede harap olmaz. Bu bakımdan balık konser­velerinin iyi vitamin kaynağı olduğu bildirilmektedir. D vitamini ayrıca, kakao yağında, yumurta sarısında, te­reyağında bulunur. Şu halde, çok önemli olan D vita­mini iki kaynaktan sağlanır:
1) D vitamini bulunan be­sinlerin yenmeleri ile, yani sindirim kanalı ile,
2) Deri yolu ile. Güneş ve ultraviyole ışınları deride bulunan provitamini vitamine çevirir ve kana geçer. Alınan D vi­tamininin fazlası da karaciğerde depo edilir.
E vitamini, özellikle hücrelerin olgunlaşmalarına ve çoğalmalarına ayrıca sinir ve adale sistemlerinin iyi ça­lışmalarına yardımcı olur. E vitamini erkeklerde husye­leri, kadınlarda yumurtalıkları ve bunların çalışmaları­nı yararlı bir şekilde etkiler. Bu nedenle kısırlık ve dü­şük tedavilerinde E vitamini verilir. Gebelerin ve süt verenlerin E vitamini ihtiyaçları normal kişilere naza­ran daha fazladır, E vitamini de A ve D vitaminleri gi­bi yağda erir ve suda erimez.
E vitamini, A ve D vitaminlerinden çok zengin olan balıkyağlarında ve bira mayasında bulunmaz. Mey­velerde genellikle çok azdır, en çok muzda bulunur. Ay­rıca, buğday tanesinde, mısırda, çavdarda, fıstık, fın­dıkta mevcuttur. Bunların dışında E vitamini, marul, yeşil salata gibi yeşil yapraklı bitkilerde, pamuk, soya, mısır, fıstık ve zeytinyağı gibi bitkisel yağlarda ayrıca, bu bitkisel yağlardan elde edilen margarinlerde bol bu­lunur.
K vitamini A, D ve E vitaminleri gibi K vitamini de yağda eriyen dördüncü vitamindir. Yetersizliği kanama­lara ve kanın pıhtılaşmamasma neden olur. Böylece, kü­çük ezikler ve kesilmeler sonucu deri altında ve deride kanamalar görülür ve pıhtılaşma olmayınca da kanama devam eder. işte, bu nedenle K vitaminine «antihemo-rajik vitamin», (Koagülasyon vitamini) ve «protrombin faktörü» gibi adlar da. verilmiştir.
Genel olarak insanlarda K vitamini yetersizliğine pek raslanmaz. Ancak, aşırı kanamalarda (ameliyat, do­ğum ve kaza gibi hallerde) K vitamini ilaç olarak kul­lanılır. Ayrıca, ameliyatlardan ve doğumlardan önce ka­nın pıhtılaşma derecesine bakılmalı ve pıhtılaşma zayıf ise, bu müdahalelerden önce K vitamini verilmelidir.
Kaynakları: K vitamini, yiyeceklerde yaygın ola­rak bulunur. Özellikle yeşil yapraklı bitkilerde bulunur, örneğin, ıspanak, domates, soya fasulyesi gibi…
Şimdi de suda eriyen vitaminlere değineceğiz.
Bl vitamini, tiroid bezinin çalışmasına yardımcı olur. Bitkinlik ve yorgunluğu Önler, insanın daha ener­jik olmasını sağlar. Onun için buna canlılık vitamini de derler. B 1 vitamini şu besinlerde bulunur: Bira maya­sı, soya fasulyesi, kuru ve taze fasulyelerde, mercimek, marul, bakla, böbrek, yumurta sarısı, nohut ile saf buğ­day ununda. Beyaz ekmekte az, siyah ekmekte daha çoktur.
B 2 vitamini, derinin sağlıklı görünmesini ve gözle­rin parlaklığını sağlar. Eksikliğinde dudak kenarlarında çatlamalar ve iltihaplar meydana gelir. Doğada B 1 ve B 2 vitaminleri hemen daima beraber bulunurlar. Şu halde B 1 vitamini bulunan besinlerde B 2 vitamini de vardır. Yalnız yumurta akında çok B 2 bulunur ve hiç B 1 yoktur. Sarısında ise B 1 çoktur.
B 6 vitamini, sinirlerin dingin kalmalarına yardım­cı olur. Eksikliğinde, bazı adale kramplarına, bazı tür kansızlıklara neden olur. B 6 vitamini özellikle proteince zengin yiyeceklerde bulunur, örneğin, et, balık ve benzeri gıdalar, karaciğer, tahıllar, kuru baklagillerde. Süt ve sebzelerde azdır.
B12 vitamininin, böbrek kanamaları ve karaciğer hastalıklarını önleyici etkisi vardır. Eksikliği, bazı kan hastalıklarına ve kansızlığa ayrıca sinir iltihaplarına ne­den olur. B 12 vitamini daha çok et, balık, yumurta, süt ve yoğurt ile peynir gibi süt ürünlerinde, yani hay­vansal yiyeceklerde bulunur.
C vitamini, ilk bulunan vitaminlerdendir. Eksikliği, derialtı damarlarında ve diş etlerinde kanamalara, kan­sızlığa, halsizliğe, yorgunluğa, özellikle enfeksiyonlarda vücut direncinin azalmasına neden olur. Çok yararlı olan C vitamini, nezle, grip ve tüm ateşli ve ateşsiz en­feksiyonlarda ve ayrıca, zayıflama rejimlerinde özellik­le tavsiye edilir.
C vitamini taze sebzelerde ve taze meyvelerde özel­likle portakal, greyfurt, limon, domates, ağaççileği, ye­şil biber, karnabahar, maydanoz ve ıspanakta bulunur. Ancak, vitaminler arasında ilk bulunanlardan, dolayı­sıyla en eski bilinen vitamin olması nedeniyle halkımız arasında en çok sözü edilen ve bilinen bu vitaminin ba­zı özelliklerini aydınlığa çıkarmak gerekir.
Her ne kadar birçok yiyeceklerde bulunmasına ve birçok yararları görülmesine rağmen, C vitamini tüm vi­taminler içinde en çabuk harap ve yararsız duruma ge­len vitamindir. Kısaca bunlara değinmekte yarar gör­mekteyiz. C vitamini bu niteliği dolayısıyla limon, por­takal, gibi meyveler ayıklanıp veya suları sıkılmış ola­rak oda içerisinde bırakılacak olurlarsa, birkaç saat için­de vitaminin yüzde ellisi kaybolur. Diğer kabuklu mey­veler için de bu sonuç aynıdır. Lahana, havuç, turp ren­delenip oda ısı derecesinde bırakıldığı zaman büyük miktar vitamin kaybolur. Kuru sebzeler de uzun zaman durdukça kayıpları çoğalır. Bunlar soğukta ve karanlık­ta saklanırlarsa, kayıp azalır. Portakal, greyfurt ve li­mon suları buzdolabında daha uzun zaman vitaminleri­ni muhafaza ederler. Buna karşılık açıkta veya oda ısı­sında bir gün bırakılırlarsa, yarıdan fazla vitamin yok olur. Sebzelerin fırında veya ateşte uzun süre pişirilme­leri halinde vitamin yitimi çoktur.
Böylece, C vitamini sıcaklığa karşı dayanıklı değil­dir. Ayrıca, meyve ve sebzelerden yapılan turşularda, tuzlama ve salamuralarda vitamin kalmaz.

Vitaminler Hakkında Genel Bilgiler:
Şu noktayı Öncelikle belirtmek gerekir ki, yiyecek­lerde bulunan doğal vitaminler ile, ilaç olarak alınan­lar arasında etki bakımından bir fark mevcut değildir. Bu nedenle, yaşam için çok zorunlu olan bu vitaminle­ri, özellikle bizim gibi meyveleri ve sebzeleri bol bir ül­kede, mümkün olduğu kadar ilaç yerine doğadan almalı­yız. Ne var ki, zayıflama için kişinin yaşantısına, şiş­manlık durumuna uygun hangi rejim seçilirse seçilsin, gerekli bazı vitaminlerden kısmetlerini daha az alabi­lirler. Yani onların belirli vitaminlerde açıkları olabi­lir. Bu gibi durumlarda sözünü ettiğimiz vitaminleri kap­sayan haplardan günde bir tane almanın yararlı ve zo­runlu olduğu gösterilmiştir.

Mineraller (Madenler) :
Mineraller de vitaminler gibi, proteinler, karbon­hidratlar ve yemeklik yağlar dışında vücut için gerekli ve düzenli yaşam için de zorunlu maddelerdir. Bunla­rın da kalori’ değerleri, vitaminler gibi yoktur. Ancak, araştırmalar göstermiştir ki, düzenli bir beslenme için 14 çeşit minerale ihtiyaç vardır. Genel olarak bunlar, değişik oranlarda olmak üzere, aldığımız gıdalarda bu­lunurlar. Ne var ki, zayıflama rejimlerinde, yiyecekle­rin sınırlandırılmaları sonucu, vitaminler gibi bunlara da ihtiyaç duyulduğu görülmüştür.
Bu mineraller arasında bazıları, diğerlerine göre da­ha önemlidirler. Bunlar ise, kalsiyum, fosfor, demir ve iyottur.
Kalsiyum ve fosfor, D vitamini ile birlikte vücut iskeletini oluşturan kemikler ve dişler için önemli ve gereklidir. Kalsiyum yetersizliği ayrıca, ağrılı adale spazmlarına neden olur. Her iki mineral de yani kalsi­yum ve fosfor en çok süt ve sütten yapılmış peynir gibi besinlerden sağlanır.
Kanımızda dolaşan, tüm doku ve organlara oksijen ve besin maddelerini taşıyan alyuvarların içindeki he­moglobinin yapımı için demir, Önemli ve gereklidir. De­mir noksanlığı, hemoglobin noksanlığı doğurur. Bu ise, beslenmeyi etkiler ve kansızlığa neden olur. Deneyler göstermiştir ki, âdet gören kadınların ve gebelerin, «C vitaminine» diğer kadınlara göre, daha fazla demire ih­tiyaçları vardır. Demir madeni ise, karaciğer, havuç, ke­reviz, soğan gibi sebzelerde, yumurtada, pekmezde ve ayrıca, muz, kayısı, şeftali ve kiraz gibi meyvelerde bu­lunur, önemi bakımından demir, yeteri kadar gıdalar­dan alınamazsa, hekimler tarafından vitaminler ile bir­likte yapılmış demir ilaçları ağızdan verilmektedir. Kan­sızlık tedavisinde olduğu gibi…
Tiroit bezinin normal çalışabilmesi ve hormonla­rını salgılayabilmesi için iyot zorunlu bir madendir. İyot yetersizliği, guatr hastalığı denilen tiroid bezinin anormal olarak büyümesine ve tiroid hormonunun ye­tersiz salgılanmasına neden olur. Son açıklanan istatis­tiklere göre, maalesef, Türkiye’de üç milyonun üzerinde guatrlı hastanın bulunduğu ve bunlardan yüzde 80′ inin de kadın olduğu anlaşılmıştır.
Böylece, sağlıklı yaşam için iyot gereklidir ve gebe kadınların iyota daha da çok ihtiyacı vardır, iyot genel­likle içilen sulardan alınır. Ancak, her bölgenin içilen sularında aynı miktarda iyot bulunmayabilir. Diğer ta­raftan, balık ve istiridye gibi, deniz üıünlerinde, alaba­lıklarda iyot zenginliği vardır. Ayrıca, sebzelerde, süt ve yumurtada iyot mevcuttur. Bu nedenle, içilen sularında ve beslenmelerinde iyot yetersizliği olan ülkeler ve ül­kelerin bazı bölgelerinde guatr hastalığı daha sık görül­mektedir. Bu gibiler için ilaç firmaları tarafından iyotlu tuzlar ve iyot tabletleri yapılmıştır. Bunlar bizim mem­leketimizde de bulunmaktadır. Ancak, bu tür ilaçlar ke­sinlikle hekim tavsiyesine göre alınmalıdır.
Yaşam için gerekli olan maddelerin beş gruba ay­rıldığını belirttik ve bu gruplara kısaca değindik. Şimdi de dengeli beslenme nedir ve nasıl sağlanır sorularını yanıtlamaya çalışalım.

PAYLAŞ
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git